16 Temmuz 2015 Perşembe

İzlanda'da 2.gün, Gulfoss, Geysir ve Seljalandsfoss

Gözümü açtım, neredeyim? kısa süreli bir tereddüt sonrası, evet gerçekten de İzlanda'dayım.. Bir önceki gün gördüklerim rüya değilmiş. Deniz'e seslendim o da yeni uyanmıştı, toparlanmaya başladık.  Önceki gün marketten aldığım yumurtaları mutfağa inip tavada hızlıca pişirip hızlıca mideye indirdim.

Faydalı bilgi: Böyle uzun soluklu gezilerde serpme kahvaltı modu pek olmuyor tok tutacak şeyleri hızlıca tüketip zaman kaybetmeden evden çıkmak gerekiyor. Bunun için yumurta, peynir, süt gibi protein kaynakları bir engeliniz yoksa en ideal gıda maddeleri, corn flakes tarzı şeyler de işe yarar. Bunun yanında yeni keşfimiz gün içinde hayatımızı kurtaran protein barlar oldu, abur cubur tüketmektense protein oranı yüksek olanları iyi birer seçenek gibi duruyor. Tabi biz yine abur cubur da tükettik :)

Pratik kahvaltı sonrası ev sahibine hoşçakal diyip yola koyulduk, rotamız üzerinde Golden Circle'ın ve İzlanda'nın en büyük şelalesi Gulfoss, öncesinde de Geyser vardı.

GEISER, GEYSIR, GAYZER

Geysir'e yaklaştığımızda topraktan çıkan dumanlar ilk dikkat çeken kısmıydı. Sonrasında arabayı parkedip  insanları takip etmeye başladık, ve evet ilk patlamayı ve havada süzülen suları görüyorduk, yanına geldiğimizde gayzer'e doğru trans olmuş şekilde bakan insanlar gördük, aralarına katıldık, ben de iyi bir foto yakalamak için yeri aldım. Gayzer (Geysir) ler esas olarak fay kaynaklarının altında dikey boşluklar varsa orada ısınan suyun buharlaşamayıp sıkışıp bir anda yukarı doğru patlamasıyla oluşuyor, düzenli bir frekansı yok ancak 5-6 dk'da bir oluyordu biz izlediğimizde. Patlamanın ağır çekim videosunu da ekliyorum hemen aşağıya. Biri patladıktan sonra bir sonraki patlamayı beklemek için inanılmaz bir dürtü oluyor, bu şekilde 1 saate yakın vakit geçirdik.








Geiser'deki hediyelik eşya dükkanından da birşeyler alıp, üzerine kahvemizi içtikten sonra yola devam ettik, hedefimiz hemen yakınımızdaki Gulfoss şelalesiydi. Göreceğimiz doğa harikasından habersiz şekilde mekana ulaştık, hafiften bir yağmur, yoğun bir rüzgar vardı, ekipmanlarımı yüklenip arabadan çıkıp, karşımıza çıkan ilk görüntü aklımızı başından almaya yetti. 

ve GULFOSS....




Bu açıdan gördükten sonra insanları takip etmeye başladık, Gulfoss dünyadaki akım gücü olarak en kuvvetli şelaleler arasında yer alıyormuş, astıkları bir bilgi tabelasında Niagara'dan bile güçlü olduğu yazıyordu. Şelaleyi en yakından görebileceğimiz yere doğru ilerlemeye başladık. 




Akıntının en güçlü olduğu yere doğru ilerlerken gürültü de, havadaki su damlaları artıyordu, rüzgarla beraber geçişin bir kısmında epey bir ıslandık, yakınına ulaştıktan sonra tripodu kurup uzun pozlamalara başladım, ortaya böyle birşeyler çıktı.










Bu büyülü ortamdan kendimizi sıyırıp ayrılmamız çok zor oldu, böyle zamanlarda vaktin nasıl geçtiği gerçekten anlaşılmıyor. Zamanımız daralıyordu Gulfoss'a veda edip, burasından daha güzelini göremeyeceğimiz düşünceleriyle ayrıldık (yanılmamız çok kısa sürdü) , çıkışta şu güzel atlara denk geldik, durduk, Deniz bir Elmayra edasıyla sevicem diyip hemen atladı arabadan, ben de şu kareyi yakaldım, (bu durmalar daha önce de dediğim gibi tüm gezi boyunca hiç bitmedi..) 



bir sonraki hedefimiz İzlanda'nın güneyinde bulunan Westman adasına geçmekti, oraya giderken kalacağımız yerden geçeceğimiz için en azından check-in yapar anahtarlarımızı alırız diye düşündük, bu kalacağımız yer bulduğum en ucuz yerlerden biriydi,  airbnb.com sağolsun, 232 TL verdik iki kişi için, kahvaltı yoktu tabi. Oda da fiyatının hakkını verecek şekilde kötüydü bu arada. Linkini de vereyim tam olsun, https://www.airbnb.com/rooms/6602414

Bugünkü rotayı fikir vermesi açısından paylaşmakta fayda var, 

Selfoss > Geiser > Gulfoss şelalesi > Westman Island > Seljalandsfoss > Hvolsvollür



Westman adalarına geçmek için limana gittiğimizde saatlere yanlış baktığımızı, adaya seferlerin sadece sabah gidiş akşam geliş şeklinde olduğunu öğrendik, yani bütün günü adaya ayırmak gerekiyordu, böyle bir durum planlarımızı aksatacağı için burasından vazgeçmek zorunda kaldık, büyük bir hayal kırıklılığıyla bir sonraki şelaleye devam ettik, moralimiz çok bozulmuştu, ama bir süre sonra yaşayacaklarımız bütün o moral bozukluğunu yerlebir etti. 

SELJALANDSFOSS 







Bu manzarayla karşılaştık ve yaklaşmaya başladık, burada bir time-lapse video çektim.




Şelale çevresindeki patikadan yürünerek arkasına geçilebiliyor, hatta şelalenin döküldüğü yere inilebiliyor,  ben bu görüntüleri çekerken bir baktım Deniz patikadan yürümeye başlamış, o gitsin gelsin güzelse ben de giderim diyerek (bkn: garanticilik hehe)  beklemeye başladım, şelale çevresinde dökülen suyun yarattığı su kabarcıklarıyla en hafif rüzgarda bile belli yerlerden geçerken sırılsıklam olmamak mümkün değil, Deniz geldi tahmin ettiğiniz üzere tamamen ıslanmıştı, "acayip güzel, inanılmaz, mutlaka çekmelisin oradan" demesi üzerine bu sefer beraber ilerlemeye başladık. Makinayı ıslanmaktan korumaya çalışıyordum, bir kılıf vardı ama su heryerden geliyordu, bir yerden sonra başedemedim, aletin waterproof özelliğine güvenmeye başladım ve şöyle kareler yakaladım.. 








Hemen üstteki fotoğrafta Deniz'in yaptığı gibi ben de döküldüğü yere kadar indim, o kadar güzeldi ki, uygun kelimeleri bulmakta zorlanıyorum.. Doğaüstü bir ortam vardı, rüyada gibi..  Fotoğraflar bir nebze ne demek istediğimi anlatır heralde.. Suyun yanında da elimde Gopro ile yıllarca profilimi süslemesi muhtemel fotoyu çektim :))






Bu da şelaleden çıkış videomuz :) 




Tahmin ettiğiniz üzere kuru tek bir yerimiz kalmadı, Canon 5D mark III waterproof testinden başarıyla geçti, arabaya koşup üzerimizi değiştirdik, ama yolculuğun devamında gereken montlarımız, pantolon vs herşey ıslaktı.. Şelalenin yanındaki ufak büfeden sıcak birer kahve içtik, kalacağımz yere doğru yola çıktık, gider gitmez ıslanan kıyafetleri ortalığa yaydık.. Daha ikinci günden yaşadığımız muazzam görüntülerin sarhoşluğuyla uykuya daldık..


Bir sonraki gün planımız bir başka büyük şelaleyi ve Höfn şehrini görmekti, gezideyken de yazmıştım, daha fazlasını göremem sandığın günün akşamında İzlanda seni şaşırtmaya devam ediyor, 3.gün de doğa ile mücadele ile geçen çok acayip bir gün oldu.. 






  

9 Temmuz 2015 Perşembe

İzlanda'da ilk gün, Blue Lagoon, Thingvellir Milli Parkı ve Kerid krateri

Cumartesi akşamı 23:55'de Keflavik Uluslararası Havalimanı'na inen uçağımız sonrası bizi Thrifity araç kiralama firmasının görevlisi karşıladı, araçla 2-3 dk'lık mesafede olan diğer kiralama firmalarının da bulunduğu alana götürdü, gerekli belgeleri imzaladıktan sonra aracımızı teslim aldık. 

"Önemli: Avrupada araç kiralarken Türkiye'de kullandığımız ehliyet geçerli, Almanya, Avusturya, İtalya ve şimdi son olarak İzlanda'da bir sorun olmadı en azından. Bu tarz araç kiralama durumlarında mümkün olan en geniş kasko paketini yaptırmakta fayda var, biz de öyle yaptık, aksi durumda en ufak hasarda büyük masrafların altına girmeniz gerekebiliyor. "

Mazda 3 serisi benzinli bir araç verdiler, henüz 4000km'deydi. (Ford Focus ve muadili demiştik) Arabaya oturduğumuz anda yağmur başladı, kalacağımız yerin görevlisine havaalanında rastladığımız ve geleceğimizi söylediğimiz için acele etmedik, navigasyonu yerleştirdim, adresi yazdım ve yoldaydık, 5-10 dk'lık sürüş sonrası B&B Guesthouse'a ulaştık, tüm günü Münih'te gezerek geçirmenin verdiği yorgunlukla uyuduk, yağmursuz bir sabaha uyanıp yol hazırlıklarına başladık. İlk rotamız gün sonunda aşağıdaki gibi şekillendi. 



İlk durağımız Blue Lagoon'du ancak rezervasyon yapılması zorunluluğu sebebiyle ancak saat 13:00'e saat alabildik, yoksa uzun kuyruklarla karşılaşmak olasıymış, boş kalan 3-4 saati de Reykjavik'e giderek değerlendirmeye karar verdik, pazar sabahı olmasının da etkisiyle zaten çok kalabalık olmayan şehir bomboştu, belediye binasının yanında bulunan gölün kenarında kısa bir fotoğraf molası verdik.  




Şehir merkezine doğru devam ettik, arabayı sahile yakın bir yere parkettik (pazarları Reykjavik'te otoparklar ücretsiz, diğer günler merkeze yakınlığa göre tarife değişiyor) limanın ve Harpa konser salonu etrafında dolaştık, sadece haftasonları açık olduğunu öğrendiğimiz bit pazarını ziyaret ettik. Bu bitpazarlarını gideceğim her şehirde önceden öğrenip fırsat bulursam mutlaka ziyaret ediyorum. Fotoğraf açısından da oldukça verimli oluyor, kapalı ve kötü aydınlatmalı olanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim tabi, yine de bazen çok orijinal şeyler bulabiliyorsunuz. Ev yapımı kurabiye ve tarçınlı karamelli bir pasta bulup aldık. 






Devamında ikimizin de sabahtan beri kahve içmediğimiz aklımıza geldi gözümüze çarpan ilk kahveciye girdik, 7 günlük gezi boyunca içtiğim en güzel kahve buradaydı sanırım (ismini hatırlamıyorum)




Öğlen 12'ye doğru Blue Lagoon'a doğru yol almaya başladık, 45 dk süren bir yolculuk sonrası ulaştık.




Blue Lagoon Grindavik bölgesinde lav kayalarının oluşturduğu bir alanın ortasındaki jeotermal bir tesis, İzlanda'nın en çok ziyaret edilen yeri, ismindeki maviyi silica ve sülfürden zengin suyun renginden alıyor, hava durumundan bağımsız su sürekli olarak 37-39 derece civarında, lagün yakında bulunan jeotermal bir tesisten gelen suyla besleniyor, bu sıcak su aynı zamanda elektrik üretiminde de kullanılıyor. 

Tesisin içine girdiğinizde rezervasyon yaptıranlar ayrı bir kısımdan giriyor, giriş ücretleri standart yaz döneminde 45 euro, ekstra olarak havlu ve içecek olan paket 60 euro, daha da para vereyim derseniz beraberinde bornoz vs verdikleri paketler de var, bizim havlumuz yanımızdaydı standart ücreti verdik girdik. 

Girişte bileklik veriyorlar, bütün girişleri bununla yapıyorsunuz, içeride yiyip içtiklerinizi de bu bilekliklerle alıp çıkışta ödüyorsunuz. Bir gün öncenin verdiği yorgunlukla kendimizi sıcak suyun içine bıraktık, uzun saçlı arkadaşların saçını suyun içine sokmalarını önermiyorlar, çözmek epey zor oluyormuş sonrasında. Suyun içinde bulunan bardan içecek alıp keyfe devam etmek mümkün. Burada yaklaşık iki saat geçirdik, o kadar keyifli ve güzeldi ki, çıkmak istemedik. Çıkmadan önce bir kaç fotoğraf, gopro ile de bir timelapse video çektim. 





Blue Lagoon'dan tamamiyle yenilenmiş bir şekilde çıktık, kalan vakitte Golden Circle olarak tabir edilen Tingvellir milli parkı ve çevresini keşfetmek için yola çıktık, bu bölgeye altın çember denilmesinin sebebi Reykjavik'ten sabah çıktığınızda gün içinde bir çember çizerek rotayı tamamlayabilmeniz. Bu bölge İzlanda'nın en önemli coğrafi oluşumlarını barındırıyor. Bu şekilde çok sayıda tur düzenleniyor. 

Yola çıktığımızda ilk burada başladı, "aa şurası ne güzelmiş duralım", "şuranın yanına nasıl gideriz", "hadi sahile inelim" ilerleyen günlerde bu sebeplerle neredeyse ilerleyemez olduk.. İşte bu sebeple saptığımız ilk yolda karşımıza eski bir kilise çıktı, sahilde ufak bir tepenin üstüne konuşlanmış bu kilise 1-2 kez çeşitli sebeplerle yıkılmış, yeniden yapılmış..








Buradan çıkıp rotada ilk olarak Kerid krater gölüne ulaştık, 3000 yıl önce oluşmuş bu volkanik kratere zamanla su dolmuş ve bu gölü oluşturmuş, fazlasıyla etkileyici bir atmosferi var, burada Björk'ün bir salın üzerinde konser verdiğini öğrendim, benzer şekilde sanırım başka konserler de olmuş. Gölün kenarına kadar inip hayran hayran etrafa bakmaya devam ettik bir süre daha, ama gidilmesi gereken başka yerler vardı..





Golden circle'ın en önemli parçası olan Thingvellir Milli Parkı'na doğru yola koyulduk, pazar günü olduğu için parkın danışma kısmı kapalıydı kendimiz keşfetmeye başladık. 2004'de Unesco Dünya Mirası olarak tescillenen bu bölgeden Atlantik Ortası Yükselimi (İngilizceMid-Atlantic Ridge) olarak tabir edilen Atlas Okyanusu ile Kuzey Okyanusu arasında, büyük bölümü sular altında bulunan bir sıradağ kümesi geçiyor, kuzey kutbundan başlayıp güneye doğru uzanıyor. Dağların yüksek bölümleri de yer yer su yüzeyine çıkarak okyanusta adalar oluşturmuş, İzlanda bu şekilde oluşmuş. Bu bölgenin kültürel olarak da değeri yüksek, Norveç'ten gelen insanlar ilk meclisi 874 yılında burada oluşturmuş, Thingvellir adı Meclis Ovası anlamına geliyor. 




Golden Circle'da gezilecek 2-3 yer daha vardı ancak saat 22'ye yaklaşmıştı, kalacağımız yere dönüp dinlenmeye karar verdik. Dönüşte mükemmel bir günbatımıyla günü sonlandırdık. Günbatımı dediğime bakmayın, en fazla bu kadar kararıyor, 1-2 saat sonra gün aydınlanmaya başlıyor bile tekrar. 



Konaklama hakkında bilgi vermem gerekirse o gece kaldığımız yeri Booking.com'dan buldum, Guesthouse Garun iki kişilik oda için toplam 88 euro (260 TL) ödedik, kahvaltı dahil değildi. Not: İzlanda'da karşılaştığımız (beklenmedik) geleneklerden ilki burada karşımıza çıktı, kapıda ayakkabınızı çıkarmanız gerekiyor uyarısı yaptı otel sahibi, içeride baya baya çorapla takıldık. 

İlk gün yaptığımız diğer masraflar ise iki kişi için: 

- Blue Lagoon giriş 90 euro 
- Yemek 38 euro - Kaffi Krus Selfoss'da (iki pizza yedik, bir de içecekler tabi, pahalı ama güzeldi ) 
- Vodafone sim kartlar 21 euro (30dk konuşma, sms ve 300 mb içeren giriş paketi alıyorsunuz bu fiyata, sonrasında ek internet paketleri satın alınıyor ben 50 TL gibi bir ücrete 3 Gb ek paket satın aldım) 

hazırlık sürecini bir önceki yazımda yazmıştım, bir sonraki gün Geiser ve şelaleler ve yine yolüstü keşifler, faydalı notlar var..

















8 Temmuz 2015 Çarşamba

İzlanda mı? Acayip istiyorum ama çok pahalı ya!

NEDEN İZLANDA? 

Hayallerimi süsleyen rotaları sorduklarında söylerken bile yapabileceğime inanmadığım geziler arasında İzlanda hep başı çekiyordu, (Küba, Güney Amerika vs de var böyle)  bu yüzden pek de beklentiye girmeden aklıma her geldiğinde İzlanda'ya bilet bakıyordum, hayalini kurmakta bir sakınca yok sonuçta.. Yeni yıla girdiğimiz günlerde yine böyle benzer bir aramada Haziran sonuna içinde süper bir aktarma olan makul bir bilet buldum, benim gibi İzlanda hayali kurduğunu bildiğim ortaokul arkadaşım Deniz'i aradım (ki böyle gezmeyi seven her arkadaşımı zamanında İzlanda konusunda yoklamışlığım vardır, bunlar arasında en cengaveri Deniz çıktı, kendisi kuzey ışıkları görmeye kutuplara giden bir arkadaşımız, eli boş döndüğü için İzlanda hayalleri de beraberinde kuruyordu) sorduğumda tereddüt etmeden alalım biletleri dedi, 9 Ocak tarihinde Haziran sonu Temmuz başını kapsayacak şekilde aldık biletleri. Ödedim ve evet artık elimizde İzlanda'ya giden iki bilet vardı. Nerede kalacağız, nereden araba kiralayacağız, ne yenilir ne içilir hiçbir fikrimiz yoktu. Elimizde 7 gün ve keşfedecek bir ada vardı.. Önümüzdeki 1-2 ay ikimiz de gerçekten bilet aldığımıza pek inanmadığımızdan olsa gerek pek konuşmadık, mart ortaları ilk kez biraraya gelip oturduk rota çizmeye başladık. Mutlaka görmemiz gerekenlerin listesini Deniz yaptı, eldeki verilerle ben de google maps kullanarak kabaca bir rota çizdim, günde ne kadar yol yapabileceğimizi düşünerek kalacak yerleri tespit ettim. (12 Mart 2015)



Bu tarihten sonra 1-2 kez daha biraraya gelip rotaların üzerinden gittik, nerelerde kalacağımıza karar verdik, biraz geç kaldığımızdan olsa gerek Nisan-Mayıs gibi kalacak yerlere baktığımızda elimizde pek alternatif kalmamıştı. Mesafelere göre nerede kalacağımızı planlayıp kalan yerlerden ilk rezervasyonları yaptık. Rezervasyonlar için Booking.com ve Airbnb.com 'u kullandık, bazı günler boşta kaldı, en olmadı arabada uyuruz dedik (ve uyuduk süperdi) en son da aracı rentalcars.com ile hallettik, Thritfy firmasından Ford Fiesta ve muadili olarak geçen araç kiraladık.

"ÖNEMLİ: Bu aşamada kiralama işlemini, tren biletlerini vs dahil sanal kartla yapmamakta fayda var, gittiğiniz yerde bilet çıktısı gösterseniz bile kredi kartınızı görmek istiyorlar ve sanal kartın ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri olmuyor genelde Almanya'da bu konuyla ilgili sıkıntı yaşamıştık."

Büyük hazırlıklar bitince gezi tarihini beklemeye başladık..  Bu aşamaya kadarki maliyetlere değinmek gerekirse:

Uçak bileti: 2500 TL (iki kişi) Lufthansa (Münih aktarmalı) 
Kalacak yer: 6 gece (min.250 max 400 TL) Biz 5 gece otel, 1 gün araba olarak planladık
Araç kiralama: 2000 TL (sınırsız km, full kasko her şey dahil) Mazda 3 serisi otomatik verdiler.

Benzin masrafları ve yemekler hariç gezi öncesi kişi başına yaklaşık 3000 TL masraf oluştu.

BİLET, YERLER VS TAMAM DA. VİZE??

İzlanda Avrupa birliği ülkesi değil ama kendi vizesi dışında Schengen vizesini de kabul ediyor, Türkiye'de İzlanda vizesinin işlemlerini de Danimarka üzerinden yürütüyor. (vfs.global)
Olası diğer seyahatleri de düşünerek İzlanda vizesi yerine Yunanistan'dan Schengen vizesine başvurduk, ikimiz de 6 aylık çok girişli vize alarak hallettik. İlk olarak vize alınan ülkeye giriş zorunluluğunu kapıdan yürüyerek giriş çıkış yapabildiğiniz Edirne Pazarkule sınır kapısında hallettik. 
İzlanda'ya gideceğimiz tarihleri kapsayan bir yurtdışı seyahat sigortası yaptırmayı da ihmal etmedik.

"ÖNEMLİ: Özellikle yeşil pasaportu olan ya da uzun süreli vize almış arkadaşlar gezilerinde zorunlu olmadığı için seyahat sigortası yaptırmıyorlar, haftalığı 20-25 TL olan bir şey için yurtdışında başına gelebilecek herhangi bir şeyde, 100 misli masrafları yaşamak var, daha kötü bir durumda yurda dönme masraflarından vs bahsetmiyorum bile, tedbirlik olmakta fayda var. "

E NE ALACAĞIZ YANIMIZA?

Haftalar öncesinde sürekli İzlanda'daki hava durumunu takip ediyorduk, aa yağış var, aa yok, aa güneşli, ,aa iyimiş 14-15 derece süper olacak diyorduk, bu değişkenliğin sebebini 7 gün sonunda  anladık. Karşılaştığımız magnetlere, bardak altlıklarına basılan resim ve yazı çok şey anlatıyordu. 




Ziyaret etmeyi düşündüğümüz yerler ve bu emin olamadığımız hava durumundan dolayı Termal içlik, Mont, Bot, eldivenden başlayan liste şort ve mayoya kadar uzandı. En son yağmurluk pantolon bile koydum, ilerleyen yazılarda nasıl hayat kurtardığından bahsedeceğim. Bununla beraber 22 saat gündüz oluyor olması bizim için hala pek inanılabilir değildi. Araçta kullanmak için navigasyonu da motorda kullandığım avrupa haritası yüklü olan Garmin Zumo 590 LM'yi aldım. (aldığımı sandım, evde unutmuşum) 

Avrupa gezilerimde yanıma 100 euro'dan fazla para almıyorum, yine öyle yaptım, farklı 1-2 kredi kartıyla hallederim en olmadı bankamatikten çekerim diye düşündüm (gerek kalmadı, kredi kartı hemen hemen heryerde geçti) Deniz benim kadar rahat davranamadığından yanına 750 euro kadar bir para aldı, beni biraz strese soktu (kazasız döndük neyse ki)

Bu noktada yanıma aldığım foto ekipmanları hakkında bilgi vereceğim, bu kısmı ilginizi çekmiyorsa atlayın hehe. .Fotoğrafçılık ekipmanı olarak bol şelale, nehir göreceğimiz bir gezi olacağı için, uzun pozlama fotoları için tripot ve ND filtre almam gerekti.. Beraberinde geniş açı sabit bir lens de edindim (Sigma Art 24mm) Bununla beraber GoPro ve araç aparatlarının da eksik olanlarını tamamladım. Çanta olarak da Kata'nın 4 objektif sığdırabileceğim bir modelini aldım. Fotoğrafları yedeklemek zaman olursa da işlemek için bilgisayarımı yanıma almaya kara verdim, yanında da depolama için Lacie'nin düşmelere çarpmalara dayanıklı thunderbolt girişli modeli olan Lacie 2TB Rugged modelini aldım. 

Ekipman listesi:
Canon Eos 5D mark III
Canon 16-35mm f2.8L
Canon 50mm f1.2L (hiç kullanmadım)
Canon 70-200mm f2.8L IS
Sigma 24mm f1.4 Art 
B&W ND Filter 10stop (Eren başkana teşekkürler)
GoPro Hero4 Silver Edition (vakumlu aparatı) 
Canon XA25 HD Camcorder (bunun için Oktotech'e , özellikle Sinan'a teşekkürler)  




GEZİ SABAHI 

Gezi günü geldi çattı, sabah çok erken saatte önce Almanya Münih, oradan da İzlanda uçağına aktarma yapacaktık, aktarmayı özellikle 12 saat sonraya ayarladım, bu sayede bavullarımızı almadan cumartesi günü tüm gün Münih'i gezme şansı bulacaktık. Bu şekilde evden çıktık...  

Blogun ana konusu İzlanda olduğu için Münih'te gün içinde yaptıklarımızdan ayrıntılı bahsetmeyeceğim, kahve-kahvaltı sonrası sokaklarını dolaştık, hava çok güzeldi Olympia Park'ı ve English Garden'ı gezdik. Birkaç alışveriş yaptık, son olarak da güzel bir yemek yiyerek Reykjavik'e giden uçağa bindik... Münih'ten 4 saat süren uçuş sonrası Reykjavik'te şöyle bir manzara bizi karşıladı.. Saat 23:55 Ve nihayet İzlanda'daydık... (evet hava aydınlık hala)