10 Ağustos 2015 Pazartesi

İzlanda'da 3.gün.. Black Beach'de hayatta kalma mücadelesi..

İzlanda'da 3.günümüz, yavaştan adapte olmaya başladım, bu sefer nerede uyandığımın farkındayım (çünkü pek uyuyamadım) Bir önceki gün şelalede sırılsıklam olmamız sonrası odaya astığımız ama kurumayan kıyafetleri bu sefer dışarı astık, mutfakta pratik birşeyler yapıp atıştırdık bu sırada, bavulları geri toplamaya başladık. Evin dışındaki park alanında toplanırken,  yanımdaki araçta da bizim gibi yine toparlanmaya çalışan birileri vardı, eleman nereden geldiğimi sordu, biraz konuştuk Amerikalılarmış (Hint kökenlilerdi muhtemelen) , 3-4 günlüğüne geldiklerini sonra da İsveç'e geçeceklerini öğrendim, pek gezi planı yapmamışlar yolda karar veriyorlarmış nereye gideceklerine, İsveç'te Malmö'yü görmelerini tavsiye ettim. Siz napıcaksınız dedi, ring yapıyoruz 6-7 gün sürecek dedim, "bu araçla mı" yaptı, kendisi jeep kiralamıştı tabi bizim aracı beğenmedi. :)

Birbirimize iyi yolculuklar dileyip toparlanmaya devam ettik, bu sırada evin köpeği ve yavrusu da kendine oyun arkadaşı arıyordu, sırasıyla hepimizi taciz etmeye başladı, bir süre onlarla oynadıktan sonra yola çıktık.



Önceki günün yorgunluğundan olsa gerek, yola saat 11'de çıkabildik, sıradaki hedefimiz İzlanda'nın bir başka büyük şelalesi Skogafoss'du, yolda 2011'de gerçekleşen yanardağ patlamasının en iyi gözüktüğü yere denk geldik, tabiki hemen fotoğraf molası verdik. Fotoğrafta görülen alan tamamen küller içinde kalmış.





hemen yanındaki hediyelik eşya satan dükkandan, lav tozu, baharat, bal gibi ıvır zıvırlar aldık. 45 dk süren bir yolculuk sonrası hedefe ulaştık, tam bu sırada yağmur başladı. Islanıcaz yine derken Deniz montunu kuruması için evin bahçesinde bıraktığını hatırladı, ne yapalım geri mi dönelim derken, senin foto işleri uzun sürüyor, sen çekmeye başla bu sırada ben gider gelirim dedi, haklıydı, (foto işlerim uzun sürüp yanımdakini bezdirebiliyor. ) Eşyalarımı alıp ne yapabilirim bakmaya başladım, hafiften yağmur yağıyordu, uzun pozlama foto için hazırlıkları yaptım, sonra da şelalenin yanına çıkacaktım.









Merdivenlerin tamamını çıkıp tepeye ulaşmak 6-7 dk sürdü, tepedeki manzara inanılmazdı













Şelaleden ayrılıp günün en önemli olayı olan Black Beach'e doğru yola koyulduk, yarım saat uzaklıktaydı, hava da kötüleşmiş, kıyıya yaklaştıkça fırtına kendini hissettirmeye başlamıştı. Direkt siyah kumları gören bir yere parkettik, görüntü aklı başından alacak cinsteydi, Deniz kendini dışarı attı, uzaklaşmaya başladı, ben de peşinden.. Önce ortasında delik olan büyük bir kayalığa geldik, dalgalar kıyıya vurdukça sular bu boşluktan dışarı yükseliyordu. Şekil1-a: 





İyi fotoğraf için beklemeye başladım, kayalık yüksekte de olsa kenardan uzakta güvenli bir yerdeydim, dalgalar uzağıma düşüyordu, ama ayaklarımı bastığım yerler de ıslaktı, henüz o derece bir yağmur da yok neden ıslanmış acaba bura...   derken kocaman bir dalga beni içine aldı. 




Altımda yağmurluk pantolon üstümde mont olmasına rağmen objektifim ve makinam çok ıslandı. Biraz kurutabilmek için arabaya gittim.. 





bu sırada Deniz arabaya geri geldi, sahile çıkış buldum gel gidelim dedi. Dışarıdaki fırtına şiddetini iyice arttırmıştı, çevremizdeki park eden arabaların sayısı epey azalmıştı. Biraz ısınıp araçtan çıktık, sahile ulaştık, kıyı ileri doğru devam ediyordu. Yürümeye başladık, yağmur şiddetli rüzgarla karışıp can yakıcı bir şiddete ulaşmıştı. Burada ne kadar vakit geçti hatırlamıyorum, Deniz kendini kaybedip suların içine girdi, Ben rüzgara doğru koştum, bunların videolarını çektik. 











Dönmemiz gerekiyordu ama rüzgar tam karşıdan esiyordu bu sefer ve ilerlemek mümkün değildi, bir yandan kuru olarak geçtiğimiz yerlerin çoğuna deniz dalgaları ulaşmaya başlamıştı. İşte tam orada "galiba burada mahsur kaldık" dedim, son bir güçle milim milim ilerleyerek kıyıyı aştık, düzlüğe o kayalığa çıktık. Ortalıkta kimse yoktu, park alanında 4 araç kalmıştı, araca ulaşana kadar biri daha kaçtı. Henüz bir tarafı daha görmemiştik, araca sığındık. Araç rüzgardan deli gibi sallanıyordu, arabayı çalıştırdım ısınmaya, imkansız ama kurumaya çalıştık. Boşuna uğraşıyorduk, kurumamız mümkün değildi, tekrar dışarı çıktık sahilin diğer tarafını tepeden gören bir yer vardı oraya tırmandık. 




Burada da şöyle bir video çektim, kelimelerden daha açıklayıcı olacağına eminim. 








Geri döndüğümüzde iki araç kalmıştı park yerinde, biz içeri girdiğimizde o da gitti. Tek kalmıştık fırtına arabayı çılgınca sallamaya devam ediyordu. Biraz daha kalırsak heralde ters dönecektik, Arabayı çalıştırıp alandan ayrıldık, tam biz çıkarken yolun karşısından bir araç geliyordu. Gördükleri pek hoşuna gitmeyecekti muhtemelen. 

Bütün bu mücadele karnımızı acıktırmıştı hemen yakında bulunan Vik kentine doğru yola koyulduk, kısa bir sürüş sonrası şehirdeydik. İzlanda'nın önemli kentlerinden biri, ancak tahmin edileceği üzere küçük bir kasaba. Yemek ve kahve için oraya girmeye karar verdik, hoş elimizde fazla da bir seçenek yoktu, saat de 6'ya yaklaştığı için açık yer bulmamız da sıkıntı olacaktı, Trip Advisor'e nerede yiyelim diye sorduktan sonra bizi yönlendirdiği yere girdik. İçerisi (o saatte açık tek yer olduğu için muhtemelen) son masasına kadar doluydu. İki kase çorba üzerine ben pizza yedim Deniz vejeteryan Burger, ikisi de güzeldi. 







* İzlanda da hemen hemen bütün restorantlarda bulacağınız en ucuz ve karın doyurucu şey çorba, (yaklaşık 20 TL) bizim alıştığımızdan daha yoğun kıvamda, mekanın içinde ayrı bir alanda gidip kendin dolduruyorsun, ekmeğini kendin kesiyorsun, hemen yanında da tereyağı koymuş oluyorlar. Bunun yanında içtiğin çorbayı tekrar doldurmak kimi yerlerde ücretsiz, kimi yerlerde çorbanın yarısı fiyatına. 

O geceyi dışarıda geçireceğimiz için pek acele etmedik, mekan kapanana kadar oturduk kahve içtik, pastalarının tadına baktık. 21:00 gibi kapıyorlardı çıktık. Hava tabiki hala deli gibi aydınlık, yavaştan yola çıktık. Yağmur şiddetini azaltmıştı. Amacımız gidebileceğimiz kadar ilerlemek, bir yerde kenara çekip uyumaktı. Çevredeki mevcut otel seçenekleri de kısıtlı olduğu için bunun daha mantıklı olacağını düşündük. Yolda giderken yanardağ patlama bölgesi olduğu için çorak, bitki örtüsü olmayan ucu bucağı görünmeyen alanlardan geçtik, 



yollarda bu üstüste dizilmiş taşlarla karşılaştık sürekli, ilk başta doğal oluşum zannettik ama yoldan geçen gezginler tarafından iyi şans getirmesi için yapıldığını öğrendik sonradan. 


saat gece 1'e yaklaşırken, Lav tarlası denen bir alanda durmaya karar verdik. Yağmurdan dolayı çıkıp gezemedik direkt uyku moduna geçtik. Ben bu sırada Gopro'yu arabanın dışına doğru bağladım, biz uyurken neler oluyor görmek istedim ve 3.gün de bitmişti, şu üç günde gördüklerimi düşünerek, beynimi rüya olmadığına inandırmaya çalışarak   uyuyakaldım....