9 Temmuz 2015 Perşembe

İzlanda'da ilk gün, Blue Lagoon, Thingvellir Milli Parkı ve Kerid krateri

Cumartesi akşamı 23:55'de Keflavik Uluslararası Havalimanı'na inen uçağımız sonrası bizi Thrifity araç kiralama firmasının görevlisi karşıladı, araçla 2-3 dk'lık mesafede olan diğer kiralama firmalarının da bulunduğu alana götürdü, gerekli belgeleri imzaladıktan sonra aracımızı teslim aldık. 

"Önemli: Avrupada araç kiralarken Türkiye'de kullandığımız ehliyet geçerli, Almanya, Avusturya, İtalya ve şimdi son olarak İzlanda'da bir sorun olmadı en azından. Bu tarz araç kiralama durumlarında mümkün olan en geniş kasko paketini yaptırmakta fayda var, biz de öyle yaptık, aksi durumda en ufak hasarda büyük masrafların altına girmeniz gerekebiliyor. "

Mazda 3 serisi benzinli bir araç verdiler, henüz 4000km'deydi. (Ford Focus ve muadili demiştik) Arabaya oturduğumuz anda yağmur başladı, kalacağımız yerin görevlisine havaalanında rastladığımız ve geleceğimizi söylediğimiz için acele etmedik, navigasyonu yerleştirdim, adresi yazdım ve yoldaydık, 5-10 dk'lık sürüş sonrası B&B Guesthouse'a ulaştık, tüm günü Münih'te gezerek geçirmenin verdiği yorgunlukla uyuduk, yağmursuz bir sabaha uyanıp yol hazırlıklarına başladık. İlk rotamız gün sonunda aşağıdaki gibi şekillendi. 



İlk durağımız Blue Lagoon'du ancak rezervasyon yapılması zorunluluğu sebebiyle ancak saat 13:00'e saat alabildik, yoksa uzun kuyruklarla karşılaşmak olasıymış, boş kalan 3-4 saati de Reykjavik'e giderek değerlendirmeye karar verdik, pazar sabahı olmasının da etkisiyle zaten çok kalabalık olmayan şehir bomboştu, belediye binasının yanında bulunan gölün kenarında kısa bir fotoğraf molası verdik.  




Şehir merkezine doğru devam ettik, arabayı sahile yakın bir yere parkettik (pazarları Reykjavik'te otoparklar ücretsiz, diğer günler merkeze yakınlığa göre tarife değişiyor) limanın ve Harpa konser salonu etrafında dolaştık, sadece haftasonları açık olduğunu öğrendiğimiz bit pazarını ziyaret ettik. Bu bitpazarlarını gideceğim her şehirde önceden öğrenip fırsat bulursam mutlaka ziyaret ediyorum. Fotoğraf açısından da oldukça verimli oluyor, kapalı ve kötü aydınlatmalı olanlar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim tabi, yine de bazen çok orijinal şeyler bulabiliyorsunuz. Ev yapımı kurabiye ve tarçınlı karamelli bir pasta bulup aldık. 






Devamında ikimizin de sabahtan beri kahve içmediğimiz aklımıza geldi gözümüze çarpan ilk kahveciye girdik, 7 günlük gezi boyunca içtiğim en güzel kahve buradaydı sanırım (ismini hatırlamıyorum)




Öğlen 12'ye doğru Blue Lagoon'a doğru yol almaya başladık, 45 dk süren bir yolculuk sonrası ulaştık.




Blue Lagoon Grindavik bölgesinde lav kayalarının oluşturduğu bir alanın ortasındaki jeotermal bir tesis, İzlanda'nın en çok ziyaret edilen yeri, ismindeki maviyi silica ve sülfürden zengin suyun renginden alıyor, hava durumundan bağımsız su sürekli olarak 37-39 derece civarında, lagün yakında bulunan jeotermal bir tesisten gelen suyla besleniyor, bu sıcak su aynı zamanda elektrik üretiminde de kullanılıyor. 

Tesisin içine girdiğinizde rezervasyon yaptıranlar ayrı bir kısımdan giriyor, giriş ücretleri standart yaz döneminde 45 euro, ekstra olarak havlu ve içecek olan paket 60 euro, daha da para vereyim derseniz beraberinde bornoz vs verdikleri paketler de var, bizim havlumuz yanımızdaydı standart ücreti verdik girdik. 

Girişte bileklik veriyorlar, bütün girişleri bununla yapıyorsunuz, içeride yiyip içtiklerinizi de bu bilekliklerle alıp çıkışta ödüyorsunuz. Bir gün öncenin verdiği yorgunlukla kendimizi sıcak suyun içine bıraktık, uzun saçlı arkadaşların saçını suyun içine sokmalarını önermiyorlar, çözmek epey zor oluyormuş sonrasında. Suyun içinde bulunan bardan içecek alıp keyfe devam etmek mümkün. Burada yaklaşık iki saat geçirdik, o kadar keyifli ve güzeldi ki, çıkmak istemedik. Çıkmadan önce bir kaç fotoğraf, gopro ile de bir timelapse video çektim. 





Blue Lagoon'dan tamamiyle yenilenmiş bir şekilde çıktık, kalan vakitte Golden Circle olarak tabir edilen Tingvellir milli parkı ve çevresini keşfetmek için yola çıktık, bu bölgeye altın çember denilmesinin sebebi Reykjavik'ten sabah çıktığınızda gün içinde bir çember çizerek rotayı tamamlayabilmeniz. Bu bölge İzlanda'nın en önemli coğrafi oluşumlarını barındırıyor. Bu şekilde çok sayıda tur düzenleniyor. 

Yola çıktığımızda ilk burada başladı, "aa şurası ne güzelmiş duralım", "şuranın yanına nasıl gideriz", "hadi sahile inelim" ilerleyen günlerde bu sebeplerle neredeyse ilerleyemez olduk.. İşte bu sebeple saptığımız ilk yolda karşımıza eski bir kilise çıktı, sahilde ufak bir tepenin üstüne konuşlanmış bu kilise 1-2 kez çeşitli sebeplerle yıkılmış, yeniden yapılmış..








Buradan çıkıp rotada ilk olarak Kerid krater gölüne ulaştık, 3000 yıl önce oluşmuş bu volkanik kratere zamanla su dolmuş ve bu gölü oluşturmuş, fazlasıyla etkileyici bir atmosferi var, burada Björk'ün bir salın üzerinde konser verdiğini öğrendim, benzer şekilde sanırım başka konserler de olmuş. Gölün kenarına kadar inip hayran hayran etrafa bakmaya devam ettik bir süre daha, ama gidilmesi gereken başka yerler vardı..





Golden circle'ın en önemli parçası olan Thingvellir Milli Parkı'na doğru yola koyulduk, pazar günü olduğu için parkın danışma kısmı kapalıydı kendimiz keşfetmeye başladık. 2004'de Unesco Dünya Mirası olarak tescillenen bu bölgeden Atlantik Ortası Yükselimi (İngilizceMid-Atlantic Ridge) olarak tabir edilen Atlas Okyanusu ile Kuzey Okyanusu arasında, büyük bölümü sular altında bulunan bir sıradağ kümesi geçiyor, kuzey kutbundan başlayıp güneye doğru uzanıyor. Dağların yüksek bölümleri de yer yer su yüzeyine çıkarak okyanusta adalar oluşturmuş, İzlanda bu şekilde oluşmuş. Bu bölgenin kültürel olarak da değeri yüksek, Norveç'ten gelen insanlar ilk meclisi 874 yılında burada oluşturmuş, Thingvellir adı Meclis Ovası anlamına geliyor. 




Golden Circle'da gezilecek 2-3 yer daha vardı ancak saat 22'ye yaklaşmıştı, kalacağımız yere dönüp dinlenmeye karar verdik. Dönüşte mükemmel bir günbatımıyla günü sonlandırdık. Günbatımı dediğime bakmayın, en fazla bu kadar kararıyor, 1-2 saat sonra gün aydınlanmaya başlıyor bile tekrar. 



Konaklama hakkında bilgi vermem gerekirse o gece kaldığımız yeri Booking.com'dan buldum, Guesthouse Garun iki kişilik oda için toplam 88 euro (260 TL) ödedik, kahvaltı dahil değildi. Not: İzlanda'da karşılaştığımız (beklenmedik) geleneklerden ilki burada karşımıza çıktı, kapıda ayakkabınızı çıkarmanız gerekiyor uyarısı yaptı otel sahibi, içeride baya baya çorapla takıldık. 

İlk gün yaptığımız diğer masraflar ise iki kişi için: 

- Blue Lagoon giriş 90 euro 
- Yemek 38 euro - Kaffi Krus Selfoss'da (iki pizza yedik, bir de içecekler tabi, pahalı ama güzeldi ) 
- Vodafone sim kartlar 21 euro (30dk konuşma, sms ve 300 mb içeren giriş paketi alıyorsunuz bu fiyata, sonrasında ek internet paketleri satın alınıyor ben 50 TL gibi bir ücrete 3 Gb ek paket satın aldım) 

hazırlık sürecini bir önceki yazımda yazmıştım, bir sonraki gün Geiser ve şelaleler ve yine yolüstü keşifler, faydalı notlar var..

















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder